31 Mart 2012 Cumartesi

YALAN DÜNYA YALAN OLDU

Yalan Dünya'nın dün gece yayınlanmaması izleyicilerini büyük hayal kırıklığına uğrattı. Televizyon kanallarının neredeyse tek komedi dizisi diyebileceğim dizi dün gece maalesef ki bizleri güldüremedi. Diğer dizilerdeki dram sahneleri izleyen herkesin içini sıkmıştır diye düşünüyorum. Özellikle baharın geldiği bu günlerde insanlar mutluyken bu tür dram dizilerini izleyince dizilerdeki sıkıntı bizlere de geçmektedir. Cuma günleri sadece diziyi kaçırmamak ve bir an önce izlemek için dışarı çıkmayan çok kişi görmekte ve tanımaktayım. Yalan Dünya lütfen bir daha bizi güldürmekten son anda  vazgeçme. Ayrıca cuma günleri bizi evlerimize hapsetme.

2 Ocak 2012 Pazartesi

UYARLAMA DİZİLER

Türk televizyon dizileri son yıllarda başarılı senaryolara imza atmaktadır. Gerçi bizim halkımız, her türlü programı izlediğinden hepsinin bir beğenici kitlesi bulunmaktadır. Diziler konusunda Kanal D önde gelse de diğer kanallarda da birçok dizi bulunmaktadır. Ancak dizilerimizin çoğu yabancı dizilerden alınmadır. Umutsuz Ev Kadınları, Doktorlar, Acemi Cadı, Belalı Baldız gibi Türk toplumuna uyarlanan diziler orijinal formatlarıyla aynı tadı vermemektedir. Çünkü çoğu Türk kültürüne uygun yapılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla orjinalini izleyen Türk versiyonundan pek hoşlanmıyor. Örneğin Umutsuz Ev Kadınları’ndaki karakterler aslında benzetilmeye çalışılmış ama Amerikan dizilerinde dünyaya açılmak daha kolay olduğundan dizide bir oyuncu dünya güzeli seçilirken bizdeki versiyonunda sadece bir zeytin güzeli seçiliyor.  Sonuç olarak bizde de Öyle Bir Geçer Zaman ki, Muhteşem Yüzyıl, Kuzey Güney gibi güzel ve kendimize has senaryolar bulunurken neden yabancı senaryoları çeviriyoruz anlamıyorum. Çünkü bir çoğu bizim kültürümüzle uyuşmadığı için pek tutmamaktadır.

Sherlock Holmes, Gölge Oyunları

Dün Sherlock Holmes Gölge Oyunlarını izleme şansım oldu ve gerçekten izlerken eğlendiğimi söyleyebilirim. Düşünme gücü ile sorunları çözme yetisi arasındaki ilişki her şeyin aslında zihnimizde çözüldüğüne dair inanc, aydınlıktan yana Holmes karanlıktan yana Mariarty ile arasında geçen karşılıklı hamlelerin bir satranç oyunundaki gibi düşünülerek yapılması ve hareketli kamera oyunları gidilip zaman ayırmaya değiyor efektlerin 3d özelliği taşıması filmi daha etkileyici hale getiriyor. Kesinlikle gidilip görülmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum.

HOŞGELDİN 2012

Bir yılı daha geride bırakmanın mutluluğunu yaşıyoruz. 2011’e de veda ederek 2012’ şimdilik güzel zamanlarını yaşamaktayız. 2012 için İstanbul’un birçok yeri ışıklarla süslenmiş ve çok güzel bir görüntü sağlanmıştı. Keşke her zaman böyle ışıl ışıl görünseydi her yer. Özellikle herkesin akın akın gittiği Nişantaşı’ndaki kutlamalar gündeme geldi. Çünkü büyüleyici bir görüntüyle süslenmiş caddelerin, birbirinden farklı ışıklarla donatılmış mağazaların, buzdan yapılmış görüntüsü verilen şekil şekil heykellerin dikkat çekmemesi ve insanları büyülememesi imkansızdı. Tüm mağazalar geç saatlere kadar açıktı ve tüm restaurantlar, barlar tıklım tıklım doluydu. Ayrıca Virgin Radio’nun yaptığı programla açık havada eline içkisini alan kendini müziğin ritmine kaptırarak eğlendi. İnsanların beraber olduğu çok güzel bir görüntü vardı, keşke bu etkinlikler daha sık yapılsa…

26 Aralık 2011 Pazartesi

SABAH PROGRAMLARIMIZ

Sabah televizyonu açtığımızda bizim Türk kanallarımızda karşınıza ilk çıkacak programlar bellidir. Kadın programları, nedense hemen hemen her kanalda var demek ki bizim toplumumuzda çok tutulan programlarmış. Benim için büyük bir işkence de olsa Atv’ deki sabah programı olan Müge Anlı ile Tatlı Sert’i izledim. Sonuna kadar izlemek gerçekten bir eziyetti ve böyle bir saçmalığı nasıl her gün izleyebiliyorlar anlayamadım. Böyle programlar bizim toplumumuzu eğitebilecek programlar hiç değil. Aksine ev kadınları bütün gün bu saçma sapan şeylere kafa yorular ve televizyona kitlenip kalıyor.Çünkü millet çıkıp kendi derdini anlatıyor sadece ve Müge Anlı da bu olaylara çözüm yolları bulmaya çalışıyor. Ne kadar da saçma, sözde programın içeriğinde sağlık, eğitim gibi hayata dair her konunun tartışılğıdından bahsediliyor. Ama ben izlediğimde sadece bir kadının kocası tarafından işkence gördüğü ve kocasının bir türlü çocuklarını göstermediği konuşuldu. Programın sonunda ise tam bir sonuca varılamadı. Kadının kocasıyla telefon görüşmesi yaptılar, canlı yayında birbirlerine bağırıp çağırdılar. Şimdi bunun herkese örnek olması mı gerekiyor? Bu şekilde mi halkımızı eğitebileceğiz? Hiç izlediğim bir program olmamasına rağmen her gün kanalları değiştirirken rastladığım bir program. Nedense  genellikle kadınlar çıkıp yardım istiyor. Bir gün bile kanalları değiştirirken orda oturan bir erkek görmedim. Çünkü bizim toplumumuzda kadınlar ciddi anlamda baskı görüyor, eziliyor. Kolaysa evde  eşlerinin karşısına çıkıp söylesinler dertlerini, söyleyemezler tabi çünkü dayak yerler. Sanki programdan sonra da çok farklı şeyler oluyormuş gibi. Tabi bu anlamda sadece kadınların eğitimsizliğinden bahsedemeyiz. Eğer ki erkeklerde eğitimli olsaydı zaten ilişkilerinde böyle bir duruma gelmezlerdi. Bunun yanında gerçekten sağlık, eğitim üzerine olan programlarda var. Bunlar toplumumuzu bazı konularda bilinçlendirmeyi sağlayabilir. Örneğin pire, kene, domuz gribi, kuş gribi vakalarında insanlar az da olsa televizyonda gördükleriyle bilinçlendiler. Böyle programlar sürekli yayında olduğuna göre büyük bir izleyici kitlesi olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu tür programları genellikle eğitim seviyesi düşük olan ev kadınları izlemektedir. Bu da bizim toplumumuzda ne kadar eğitimsiz kadının oldunu gösterir.

DOĞA, ÇEVRE VE İNSAN

   İnsanoğlunun yaklaşık 100 milyon yıl önce üzerine çıkmış olduğu  büyük kara parçası olan dünyamız 13,5 milyar yaşındadır. Bir insanın gelişimini ele alırsak insanın da belli bir yaştan sonra yıprandığı gibi dünyamızda gün geçtikçe yıpranmakta ve yavaş yavaş tükenmektedir. Buna neden olan faktörler ise üzerinde bulunan canlılardır. Dünyada doğal  bir ekosistem vardır ve  bilindiği gibi doğa kendi kendini sürekli olarak yenileyebilen canlı ve cansızlardan oluşan varlıkların tümüdür. Buna bağlı olarak canlı ve cansız varlıkların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları,  fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam içinde yaşadıkları bir çevre vardır. Bu yüzden yaşam ve çevre birbirine bağlı faktörlerdir. İnsan yaşamı ve doğal yaşam çeşitli dengeler üzerine kuruludur ve bu dengelerin bozulması bizlere, çevremize ciddi zararlar vermektedir. Doğal sisteme dışarıdan gelebilecek etkiler sonucu doğal dengeyi oluşturan zincirlerin birinin kopması tüm dengeyi olumsuz yönde etkileyecektir.  Sosyal çevre ve doğal çevrenin birbiriyle ilişkili olduğunu açıkça görebiliyoruz. İnsanlarımız çevresine karşı ne kadar bilinçli olursa o kadar iyi, temiz bir doğal çevrede yaşama imkanımız olabilmektedir. Bu dünya biz canlıların yaşam alanı olmasına rağmen dünyamızı kirleten, yok eden de biziz. İnsanlar teknolojinin ve daha birçok şeyin gelişmesiyle daha iyi yaşam standartlarında yaşama çabasına başladı. Dolayısıyla firmalar ve insanlar arasında bir rekabet söz konusu oldu ve hızla artan teknolojinin bizlerin hayatını kolaylaştırması dışında başlarda fark edilmese de birçok zararının olduğunu artık görebiliyoruz.  Bunları önlemek için birçok kuruluş bulunmaktadır. Ayrıca bu gibi tehlikelerin farkına varılarak 1992’ de  Rio de Janerio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda BM İklim Değişikliği Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzalandı. Ayrıca 1997’de New York’ta 2. Çevre Zirvesi toplandı. Japonya’da Kyoto Zirvesi toplandı. Sera etkisi yapan gazların %15 azaltılmasına ilişkin anlaşma Japonya ve ABD’nin ayak diremesi üzerine imzalanamadı.  İnsan, doğa ve çevre olayına biraz farklı bir açıdan bakmak gerekirse insanlardan önce dinazorların olduğunu varsayarsak, dinazorların nesli insanlar ortaya çıkmadan önce tükenmiştir. Ayrıca günümüzde nesli tükenmekte olan birçok canlıyı insanlar koruma altına alarak üremeleri için uygun ortamları sağlamaktadırlar. Nesli tükenmekte olan karettalar artık sadece tek bir sahile yumurtalarını bırakıyorlar ve dünya hayvanları koruma derneğinden insanlar bunları diğer hayvanlardan koruyarak çoğalmalarına yardımcı oluyorlar. Sonuç olarak bütün şart ve koşullar eşit kalırsa insanların bu çevreyi kirletmesiyle dünya yok olabilir. Fakat ne zaman, nerde olacağını bilemediğimiz doğal afetlerden korunmamızı sağlayan teknolojiyi de insanoğlu bulmuştur. İnsanoğlu teknolojinin kendi sonunu getireceğini bilse de teknolojiden vazgeçmeyecektir. Örneğin insanlar radyasyonun etkilerinden dolayı baz istasyonlarına karşılar ancak cep telefonu kullanamaktan vazgeçmeyip, telefonun çekmediği zamanlarda şikayet ediyorlar. Bizler yaşadığımız doğaya ve çevreye önem vermek istiyoruz. Ancak yaşadığımız şartlar içinde bulunduğumuz koşullardan vazgeçemeyeceğimiz için en azından  bu koşullara uygun olarak bu önemi vermeliyiz.



6 Aralık 2011 Salı

PARDON KADINA ŞİDDETTEN Mİ BAHSEDİYORDUK?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Fatma Şahin'in dün Hilton Otel'inde bir konferansı vardı. Konu cinsiyet eşitliği, toplumda kadınların da erkekler kadar çalışma gücünün ve imkanının olması gerektiğinden bahsetti ki bahsettikleri doğrudur. Ekonomik kalkınmanın kadın iş gücü ile gerçekleşebileceğini, ayrıca ekonomiyi ve politikayı da kullanarak cinsiyet ayrımının aşılabileceğinden bahsetti. Tabi cinsiyet ayrımını ortadan kaldırmanın en etkili yolunun eğitimden geçtiğini söyledi. Ve hoşuma giden bir söz vardı ki aslında çok da ilginç ya da duyulmamış bir söz değildi. " Şiddet bir sonuçtur."dedi . Evet şiddet eğitimsizliğin bir sonucudur. Ama madem öle bizler eğitimli insanlarsak buna dur dememiz gerekmez mi? Bugünkü konferansta tam da bakanımız Fatma Şahin konuşma yaparken üç kız öğrenci sözünü bölerek, Fatma Şahin'in düşüncelerine katılmadıklarını belirten bir konuşma yaptılar. Evet o iki kızın yaptığı doğru değildi ve bunu da savunmuyorum. Ama güvenlikler bu üç kızı saçlarından, enselerinden çekiştire çekiştire; ağızlarını kapatıp, kollarını sıkıca sarıp, hırpalarcasına dışarı çıkarttılar. Bu sırada ise kadına şiddetten, eğitimden bahseden sayın bakanımız, güvenlik görevlilerine sadece bırakın  konuşsunlar, ben her düşünceye açığım dedi. Sempati toplamak için yaptı. Ama güvenlikler dinlemedi bile anlattığım şekilde götürdüler ve Fatma Şahin sözüne kaldığı yerden hiç bir şey olmamış gibi devam etti. Hani kadına şiddetten, eğitimsizlikten, kadın erkek eşitsizliğinden  bahsediyorduk nerede kaldı o sözler? Ben o konferanstaki o sahneden sonra Fatma Şahin'i dinlemenin ne kadar mantıksız olduğunu düşündüm ve dinlemedim. Çünkü bana göre o konferans bir yalandan, gösterişten ibaretti. En azından sözünü bölen kızlara konferansın sonunda konuşabilirsiniz diyebilirdi. Bence daha doğru bir yaklaşım olurdu.