17 Mayıs 2011 Salı

Medyada Demokrasi İçin

Günümüzde medya , ortam ve koşulları gözetir, gelişmeyi ve değişimleri bilinçlendirir, eleştirileri dile getirir, olumsuzlukları ve skandalları ortaya çıkarır. Teknolojinin de gelişmesiyle çok önemli bir yer edinmiştir. İnsanlar eskiye nazaran artık her şeyden çok daha kolay ve çok daha çabuk haber alabilmektedir. Ancak insanların yalnızca hızlı ve kolay haber alması önemli değildir. Aynı zamanda en önemli şey doğru haberi alabilmektir. Bunun içinde özgür, demokratik bir medyanın olması gerekmektedir. Peki demokratik bir medya için bizim nelere ihtiyacımız vardır? Öncelikle nefret söylemi son yıllarda önemli bir mesela haline gelmiştir ve medyanın mücadele etmesi gereken bir konudur. Nefret söylemi nedir?  Nefret söyleminin temelinde önyargılar, ırkçılık, yabancı korkusu, düşmanlığı, ayrımcılık, cinsiyetçilik yatar. Kültürel kimlikler ve grup özellikleri gibi unsurlar nefret söyleminin kullanılmasını etkiler, ancak yükselen milliyetçilik ve farklı olana tahammülsüzlük gibi koşullarda, nefret dili yükselir ve etkisini arttırır. Türkiye'de sık sık medyanın taraflı, önyargılı ve ayrımcı bir dil kullandığına tanık oluyoruz. Özellikle de azınlık hakları, silahlı çatışmalar ve AB üyelik süreci gibi konularda bu dil kendini daha fazla gösteriyor. Haberlerde, özellikle de manşetler ve haber başlıklarında kullanılan  ırkçı ve ayrımcı dil, toplumda düşmanlık ve ayrımcı duyguları tetikleyen, kalıp yargıları güçlendiren birer araca dönüşüyor. Her ne kadar evrensel ve ulusal gazetecilik ilkeleri, hatta bazı medya kuruluşlarının kendi gruplarının yayınladığı basın etik ilkeleri bulunsa da, birçok haber ürünü bu ilkeleri ihlal edebiliyor. Böylesi bir dilin kullanılması ise toplumda huzursuzluk ve savunmasız gruplara yönelik yaygın bir önyargının yerleşmesine yol açıyor. Hedef alınan kişi ve gruplar ise tedirginleşiyor, sessizleşiyor. Bu kışkırtıcı ve hedef gösterici dil kullanımı zaman zaman düşmanlaştırılan ve marjinalleştirilen grupların üyeleri ya da mekanlarına yönelik saldırılarla sonuçlanabiliyor. Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından kurulan Uluslararası Hrant Dink Vakfı'nın temel amaçlarından biri toplumdaki kutuplaşma ve düşmanlığın sona ermesine katkıda bulunmaktır. Nefret söyleminin tanımı ve sınırlarıyla ilgili ortak bir anlayış geliştirilmesi, sorumlu gazeteciliğin teşvik edilmesi ve nefret söylemini önleyici ve caydırıcı tedbirlerin neler olabileceği konusunda öneriler geliştirilmesi, bu amaca giden yolda önemli bir adım olacaktır.

Nefret söylemi ardından,Defne Devrimi’nde de aynı şeylere rastlamak mümkündür. İnsan onurunu zedeleyen, insanları ve hikayelerini kendi çıkarları doğrultusunda ahlaksızca kullanan, umarsız, nefret suçu işleyen, ayrımcı, cinsiyetçi, ırkçı, üstelik bu özelliklerinin hiç farkında olmayan bir görsel ve yazılı basınımız var. Defne Joy Foster’ın ölümünün ardından medyada yazılanlar birçok kişiyi harekete geçirdi. Sosyal Medya’da Defne Devrimi adıyla bir hareket başlatıldı. Bu devrime bazı gazetecilerden destek gelmeye başladı. Ama bu devrime tüm medya saygı göstermezse bizler demokratik bir medyadan bahsedemeyiz.

Demokratik bir medya için gerekli olan başka bir unsur ise haberleri yerinden doğru bir şekilde ilk ağızdan duymak, almaktır. Bunun içinde yerel medyaya ihtiyacımız vardır. Ayrıca izleyici yerel medyada kendini direk ilgilendiren programları bulmakta, kendi bölgesinin haberlerini izleme, dinleme ve okuma imkanı bulmaktadır.

Bağımsız İletişim Ağı gibi bir medya gözlem masasının bulunmasına rağmen bağımsız olmayan ya da olamayan medyamız gün geçtikçe dışardan gelen bu baskılarla kendini kaybetmekte ve demokratik bir medyadan çıkmaktadır. Sonuç olarak, eğer toplumdaki herkese toplumun sorunlarını öğrenebilme, bilebilme ve anlayabilme olanağı kazandırılırsa; herkes bu sorunlar üzerinde rahatça tartışabilirse; kendi düşüncesini savunma, başkalarına açıklama ve duyurabilme serbestine kavuşabilirse işte o zaman demokrasi gerçek anlamıyla yaşatabilir ve medya da kamu hizmetine yönelik faaliyetlerine rahatça zaman ayırabilir.